Muhammed Doğan (Molla Muhammed el-Kersî)

Bedîuzzamân Said Nursî hazretlerinin, hayatta iken ileride te’lif edileceğini müjdelediği eser. Yâsîn Sûresinin 83 âyeti yirmi beş nükte halinde tefsir ediliyor. Tevhîde dayalı olarak haşr-i cismânî hakikatini temel alan eserde, tarih boyunca Müslümanların itikadlarına tesir eden bâtıl inançlar, tamamen çürütülüyor.

Surenin ilk oniki âyetinin tefsîr edildiği eserin ilk cildi, beş nükteden oluşuyor. Hurûf-i mukattaanın hikmet ve işaretlerinin anlatıldığı birinci cildde, Kur'ân'ın "hakîm" olması, kâinatın tılsımını hall ve keşfetmesi, âhirette cismen dirilmeye verdiği ehemmiyet; ilmî, amelî ve edebî sahalarda Kur'an'ı hâkim kılmanın neticeleri gibi konular işleniyor.

 
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  ۪وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰىسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰ لِه وَ صَحْبِه۪ 

اَجْمَع۪ينَ

Evvelâ: Rabb-i Rahîm’imize hadsiz hamd ü senâlar olsun ki; Kur’ân’ın kalbi mesâbesinde olan Yâsîn Sûresi’nin mev‘úd, mübeşşer, i‘câzî ve bürhânî bir tefsîri olan “Yirmi Beşinci Mektûb” nâmındaki bu eseri, lütuf ve rahmetinin bir tecellîsi olarak bize ihsân buyurdu. Kezâ, Resûl-i Ekrem (asm)’a nihâyetsiz salât ve selâm olsun ki; Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ı bize  teblîğ ve ta‘lîm buyurdu.

Sâniyen: Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri,  “Yirmi BeşinciMektûb” hakkında; “Sûre-i Yâsîn'in yirmi beşâyetine dâir ‘Yirmi Beş Nükte’ olmak üzere rahmet-i İlâhiyyeden istenilmiş; fakat daha zamânı gelmediğinden yazılmamıştır”[1] buyurmak súretiyle bu eserin, ileride te’lîf edileceğini tebşîr buyurmuştur. Böyle bir tebşîre bizleri lâyık gören yüce Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar olsun.

Sâlisen: Tefsîrini yaptığımız Yâsîn Sûresi, haşr-i cismânînin isbâtına dâir Yirmi Beş Nükte’den ibârettir.

Râbian: Bu sûre-i celîleyi, belli bir metod dâhılinde tefsîr ettik. Şöyle ki:

Nükte’nin tereşşüh ettiği âyetveyââyet-i kerîmelerin meâli,
Âyet veyâ âyet-i kerîmelerin mâkabliyle (önceki âyet-i kerîmelerle) olan münâsebeti,
Âyet veyâ âyet-i kerîmelerde geçen ba‘zı kelimelerin lügavî ma‘nâları ve tahlîlleri,
Nükte’nin tereşşüh ettiği âyet veyâ âyet-i kerîmelerin tefsîri,
Âyet veyâ âyet-i kerîmelerin, ma‘nâ ve elfâz bakımından haşr-i cismânîye delâleti,
Kur’ân’ın vech-i i‘câzını isbât eden ba‘zı usûl ve üslûblarla âyet-i kerîmelerin tefsîri,
Nükte’nin tereşşüh ettiği âyet veyâ âyet-i kerîmelerden çıkarılan ba‘zı nükteler,
Âyet-i kerîmelerde mevcûd olan edebî san‘atlar,
Âyet-i kerîmelerden çıkarılan hükümler ve dersler,
Haşr-i cismânî da‘vâsını isbât eden Yirmi Beş Nükte’nin îzáhı.

Hámisen: Kur’ân-ı Kerîm’i tefsîr ederken, asıl olan, âyeti âyetle tefsîr etmektir. Hem Kur’ân, ba‘zan icmâl eder; ba‘zan tafsíl yapar. Müfessir, mücmel olan âyetleri, mufassal olan âyetlerle tefsîr eder. Bizler de bu sûre-i muazzamayı tefsîr ederken, elden geldiği kadar bu usûle riáyet etmeye çalıştık. Ancak, kitâbın hacmi büyük olmasın diye, ba‘zan konu ile alâkalı âyet numaralarını dipnot olarak zikr ettik.

Sâdisen: Kur’ân-ı Hakîm’in Yâsîn Sûresi’nde ta‘kíb ettiği üslûb şudur ki; bu sûrede evvelâ altı erkân-ı îmâniyyeyi, bâ-husús Azîz ve Rahîm isimlerinin tecellîsiyle tevhîd hakíkatini isbât etmek, daha sonra tevhîd hakíkati üzerine haşr-i cismânî da‘vâsını binâ etmektir. Zîrâ, bu Sûre’de asıl işlenen ve nazara verilen da‘vâ, haşr-i cismânî da‘vâsıdır. Böylece, i‘câz-ı Kur’ân’ı, bütün dünyâya karşı isbât etmektir.

Sâbian: Yâsîn Sûresi’ni tefsîr etmekteki gáyemiz; Kur’ân’ın bu sırr-ı i‘câzını isbât etmekle, âyât-ı Kur’âniyyenin beyân ve tasrîh buyurduğu şekilde haşr-i cismânî mes’elesinin hak ve hakíkat olduğunu nazara vermek, buna muhálif olan bütün inanç ve düşüncelerin bâtıl olduğunu isbât etmek ve Müslümânların bu husústaki şübhelerini izâle etmektir. Zîrâ, ehl-i dalâletin bâtıl ve fâsid inanç ve düşünceleri, târîh boyunca Müslümânların i‘tikádına te’sîr etmiş, hattâ bir kısmını râh-ı dalâlete sürüklemişlerdir.

Sâminen: Unutulmamalıdır ki; bir şey, bir mes’ele, nefsü’l-emirde güzeldir; ona i‘tibâr edilir. Ta‘bîr-i diğerle, keyfiyyet ve hakkániyyet esâsları nazara alınır; ona göre o mes’ele ve o şeye bakılır. Bu káideye binâen deriz ki; şu áleme nazar-ı dikkat ve ibretle bakıldığı zamân, tevhîd ve haşr-i cismânî da‘vâsının hadd ü hesâba gelmez delîlleri mevcûd olduğu müşâhede edilecektir. Şâyet bir mü’min, doğrudan doğruya Kur’ân ve Sünnet’e istinâd ederek böyle bir nazarla şu kitâb-ı kebîr-i kâinâta bakıp tahkíkí ve kâmil bir îmânı kazanıp takvâ ve amel-i sálih ile de Rabbini râzı ettikten sonra, şuálemin yaradılmasındaki hikmet ve makásıd-ı Rabbâniyye hâsıl olmuştur; haşerât-ı muzırra nev‘ınden olan ehl-i şirk ve küfrün, ehl-i nifâk ve dalâletin,  ehl-i isyân ve zulmün, bâtıl i‘tikád ve fâsid amellerinin hîç bir kıymet ve değeri yoktur; şu gáyet vâsi‘ olan memleket-i İlâhiyyede zerre kadar te’sîrleri yoktur; fitne ve fücûrları, ifsâd ve zulümleri, esâsi‘tibâriyle onların başını yakacaktır.

Hem makásıd ve hikmet-i İlâhiyyenin tahakkuk etmesi noktasında, başta Resûl-i Ekrem (asm) olmak üzere bütün peygamberân-ı izám, bütün ashâb-ı kirâm, bütün asfiyâ ve evliyâ ve ulemâ ve sülehânın râsih ve kâmil îmânları, sálih ve hális amelleriyle Hálık’larını râzı etmeleri öyle bir meyve ve netîcedir ki; bu meyve ve netîce, bütün diğer küfrî, keyfî, cebrî, menfî, nefsî, süflî, indî, sathî olan i‘tikád ve amellerini hîçe indirir; onları kıymet ve değerden iskát eder; dünyâ ve âhirette rezîl ve rüsvâ eder. Elbette bu evsáf-ı mezmûme sebebiyle onlar, habs-i münferid olan ebedî Cehennem’de karâr kılacaklardır. Feteemmel! 

Tâsian: Rabb-i Rahîm ve Kerîm’imizden temennîmiz ve duámız odur ki; o Zât-ı    Azîz-i Rahîm, bu Sûre-i Celîle’yi, Dîn-i Hak olan İslâm için fütûhâta vesîle kılsın; ahkâm-ı Kur’âniyyeyi bütün cihâna hâkim eylesin; hukúkulláh ve hukúku’l-ibâdı, adâlet-i Kur’âniyye ile icrâ ve tatbîk etmek için Müslümânlara kendi katından güç ve kuvvet versin; bütün mü’minlerin birlik ve berâberliğini, Kur’ân ve Sünnet üzerinde te’mîn buyursun; Müslümânları maddî ve ma‘nevî esâretten halâs eylesin; en büyük arzûmuz olan afvına ve rızásına cümlemizi nâil buyursun. Âmîn!...

Áşiren: Bu eserde geçen âyet-i kerîmelerin tefsîri husúsunda başta Kur’ân’ın ma‘nevî tefsîri olan Risâle-i Nûr eserlerinden, Tefsîr-i Kebîr, Tefsîr-i Ebû Suúd, Rûhu’l-Meánî, Kurtubî, Taberî, Safvetü’t-Tefâsîr, Tefsîru’l-Münîr, Eyseru’t-Tefâsîr, el-Vesît, Fethu’l-Kadir, es-Sirâcü’l-Münîr, Dürru’l-Mensur, Tefsîr-i İbn-i Aşur, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azím li’l-Mâturîdî, Tefsîr-i Beydávî, Tefsîr-i Házın, el-Mîzân FîTefsîri’l-Kur’ân, Tefsîr-i İbn-i Ebî Hâtim, el-Muharreru’l-Vecîz Fî Tefsîri’l-Kitâbi‘l-Azîz, Tefsîru’l-Mazharî, Nazmü’d-Dürer, Tefsîr-i Sa‘lebi, Tefsîru’l-Kásimî, Tefsîru’l-Keşşâf, Lübâb Fî Ulûmi’l-Kitâb, Tefsîru’l-Beğavî, el-Bahru’l-Muhît Fi’t-Tefsîr, Şeyhzâde, el-Fütûhâtü’l-İlâhiyye, Tefsîru’l-Ceylânî, Tefsîr-i Nesefî, Tefsîr-i Savî, Tefsîr-i İbn-i Abbâs, Tefsîr-i İbn-i Kesîr, Zâdü’l-Mesîr, Fî Zilâli’l-Kur’ân, Hulâsatü’l-Beyân, Ömer Nasuhi Bilmen Tefsîri, Hak Dîni Kur’ân Dili gibi tefsîrlerden istifâde ettik. Böyle mübârek tefsîrleri Müslümânların istifâdesine arz eden müfessirîn-i izámdan Elláhu Teálâ, ebeden râzı olsun; sa‘ylerini meşkûr etsin; sevâb ve mükâfâtlarını ziyâde eylesin.Âmîn!

جَزَاهُمُ اللّٰهُ خَيْرًا كَث۪يرًا

 [1] Mektûbât, s. 503.

444 sayfa, şamua kâğıt, 17 x 24 cm ebadında, lüks bez cilt. ISBN: 978-605-6638-92-3 (Semendel Yayınları)