Bediüzzaman Said Nursî / Şârih: Muhammed Doğan
İnsanın mahiyeti, nereden gelip nereye gittiği, ne maksatla yaşadığı gibi konuların izahı. Nübüvvet ve felsefe cereyanları karşısında hangi tercihi yapmalı? Ene, ruh, cüz’-i ihtiyarî, esmâ ve sıfât-ı İlâhiyye gibi tabirlerin açıklanması.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَميِنَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
Kâinâtın záhiren açık göründüğü hâlde hakíkaten kapalı
olan kapıları, ancak Kur’ân-ı Hakîm’in irşâdına kulak
verildiği takdîrde açılabilir; lâkin o Kitâb-ı Mu‘ciznümâ dahi
tılsımdır. O kelâm-ı İlâhî’nin mühim tılsımlarını izn-i İlâhî ile
Risâle-i Nûr hall etmiştir. Bi’l-hássa “Otuzuncu Söz” olan iki
“Maksad”dan ibâret “Ene ve Zerre Risâlesi”, “Yirmi Üçüncü
Lem‘a” olan “Tabîat Risâlesi”, “Onuncu Söz” olan “Haşir Risâlesi”
gibi mühim eserlerde bu müşkillerin hall edildiğini görmek
mümkündür.
İşte o anahtar eserlerden birisi de “Otuzuncu Söz”ün “Birinci
Maksad”ı olan “Ene Risâlesi”dir. Bu eser, kâinât kitâbının
bir elifi hükmünde olan “ene”yi tahlîl ediyor.
“Birinci Maksad”da, kitâb-ı kâinâtın bir elifi hükmünde
olan enenin mâhiyyetini beyân etmekle, hem insân tılsımını
açıyor; ya‘nî “İnsân nedir, nereden gelmiş, nereye gidiyor, ne için
gelmiş, niçin durmuyor?” suâllerini hall ediyor; hem de enenin
netîcesini, ya‘nî álem-i insâniyyette insânın kuvve-i akliyye,
kuvve-i gadabiyye ve kuvve-i şeheviyye denilen üç kuvvesinden
doğan ilmî, amelî ve edebî cihetinde “ene”nin, ya felsefenin
te’sîri altına girip onun hesâbına çalışarak tahrîb, veyâhúd peygamberleri
(aleyhimü’s-selâm) dinlemek súretiyle asıl fıtratına
muvâfık hareket etme cihetine gittiğini anlatan üç mes’eleden
bahs eder.
“İkinci Maksad”, “zerre”nin harekât ve vazífesinden bahs
eder. Bu “Maksad”, “Her bir zerrede başta ilim ve kudret olmak
üzere bütün evsáf-ı İlâhiyye nasıl tezáhür etmiş, bir zerrenin içerisinde
İlm-i İlâhî’nin ve Kudret-i Rabbâniyye’nin İmâm-ı Mübîn
ve Kitâb-ı Mübîn’deki tecelliyyâtı ne súrette görünüyor ve haşre
nasıl delâlet ediyor?” suâllerine cevâb vermektedir. Bu kısım,
Yayınevimizin neşr ettigi “Zerre Risâlesi ve Şerhi” isimli eserde
açıklanmıştır.
Álemin tılsımını çözmek maksadıyla bu Nûr Külliyyâtını
okuyanlarda “Anlayamıyoruz” şikâyetinin olduğu da vâkı‘dir.
Bu şikâyetlere son verebilmek üzere Müellif (ra), eserlerinin
“şerh, îzáh, tekmîl, tahşiye, neşr, ta‘lîm, tanzím, tertîb, tefsîr ve
tashîh” iznini arkadan geleceklere zâten vermiştir.
Müellif (ra)’ın verdiği bu izin muvâcehesinde okuyucuların
zihnine bir ufuk açmak üzere Molla Muhammed Doğan
Hocamızın riyâsetinde bir ulemâ hey’etinin uzun yıllar süren
çalışmaları netîcesinde kaleme alınan ve baskı teknolojisinin
en son imkânları kullanılarak tab‘ edilen bu şerhlerin, ümîd
edilen “eseri anlama” kolaylığını kazandırabilmesini Cenâb-ı
Elláh’dan ümîd ve temennî ediyoruz.
Fakat, te’lîf edildiği yıllarda zor şartlar ve dar zamânda sırlı
bir şekilde kaleme alınan bu eserlerin iyice anlaşılabilmesi için,
Müellif (ra)’ın kullandığı ba‘zı ta‘bîrlerin ıstılâh ma‘nâlarının
iyi bilinmesi elzemdir.
Îzáh ve şerhe geçmeden önce “ilel-i erbaa”, “illet-i tâmme”,
“illet-i nâkısa”, “mahlûk”, “mevcûd-i háricî”, “mec‘úl-i İlâhî”,
“makdûr-i İlâhî”, “emr-i nisbî”, “ma‘dûm”, “ene”, “rûh”, “ene
ile rûh arasmdaki fark”, “cüz-i ihtiyârî”, “zât”, “Zât-ı İlâhî”,
“şuûn”, “sıfât”, “esmâ”, “ef‘ál-i İlâhiyye”, “sıfât-ı selbiyye”,
“sıfât-ı sübûtiyye”, “sıfât-ı zâide”, “sıfât-ı gayr-ı zâide” gibi Müellif
(ra)’ın sıkça kullandığı ta‘bîrler hakkında açıklayıcı ön bilgi
vermenin faydalı olacağına inanıyoruz.
Bu ön bilginin dikkatle mütálea edilmesi hâlinde şerhi, şerhin
dikkatle mütálea edilmesi hâlinde de eseri anlamanın biraz
daha kolaylaşacağı kanâatindeyiz.
Te’sîr-i hakíkíyi ve muvaffakıyyeti Cenâb-ı Hakk’ın rahmet
ve kudretinden bekliyoruz.
İHTÁR:
Şerh ve îzáhlarımızda ba‘zı tekrârların bulunması, aşağıdaki
sebeblerden kaynaklanmaktadır:
a) Mes’elenin ehemmiyyeti ve zor anlaşılması.
b ) Metnin cümle cümle mücmelen îzáh edilmesinin ardından
mufassalan şerh edilmesinin gerekliliği.
c) Üstâdımızın ba‘zan bir paragrafta birden fazla mes’eleyi
ele alması sebebiyle o mes’elelerin hem ayrı ayrı hem de bir
bütün olarak îzáh edilmesi mecbûriyyeti.
d) Záhiren tekrâr gibi görünen cümlelerin, makám münâsebetiyle
değişik vecihlerinin bulunması.
e) Şerh ve îzáhı yapılan Risâlenin kendisinde de tekrârların
bulunmasıdır.
Okuyucularımızdan mezkûr maddeler muvâcehesinde bu
tekrârlara nazar-ı müsâmaha ile bakmalarını ve usanmamalarını
hássaten ricâ ederiz.
275 sayfa, şamua kâğıt, 13,5 x 19,5 cm ebadında, yaldızlı karton kapak. (Semendel Yayınları)