Molla Muhammed Ali Doğan
“Âmene’r-Resûlü”nün ilk âyeti tefsir ediliyor. Fırka-i Nâciye hangisidir? Makbul ve geçerli imanın nasıl olacağı. Resulullahı (asm) peygamber olarak tasdik etmeyenin hükmü ve âkıbeti. Kur’an ve Hz. Peygamberle (asm) gelen bütün hükümlere iman etmenin ehemmiyeti. “Diyalog ve hoşgörü” fitnesi.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
Kur’ân-ı Azîmüşşân, bütün zamânlara ve o zamânlarda yaşayan nev-i beşerin maddî ve ma’nevî bütün ihtiyâclarına kâfî ve vâfî derecede hakíkatbahş envârını neşretmiş ve ediyor.
Her zamân olduğu gibi, bu âhir zamânın en dehşetli ve fitneli devrinde Kur’ân’ın o envârına daha ziyâde ihtiyâc vardır. Zîrâ, bütün peygamberlerin, şerrinden Allah’a sığındıkları bu âhir zamân fitnesinde bizler, ancak doğrudan doğruya Kur’ân’a istinâd etmek ile îmân ve i’tikádımızı muhâfaza edebilir ve o îmân senedi ile ebedî Cehennem’den kurtulup sermedî bir Cennet’i, bâkí bir mülkü ve dâimî bir saltanatı kazanabiliriz.
Evet, şu fesâd-ı ümmet zamânında diyâr-ı ecânibden gizli bir zındıka komitesi vâsıtasıyla Âlem-i İslâm’ın içine atılan binlerce bâtıl ve hurâfe i’tikádlar sebebiyle îmânı tehlikeye düşen ve küllî ve dehşetli tahrîbâta ve rahnelere ve yaralara ma’rûz kalan; ve “Bir kurtarıcı yok mu?” deyip kendi derdine devâ arayan mü’minlere, birden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, semâvî yüksek hıtâbıyla, “Ey insânlar ve ey ehl-i dalâletin bâtıl efkârı sebebiyle îmânı za’fa uğrayan mü’minler! Umutsuz olmayın. Her derde bir devâ, her ye’se bir recâ ve her zulmete bir ziyâyı bende bulabilirsiniz. Zîrâ, hak ve hakíkat, huzûr ve saâdet, âsâyiş ve adâlet benim elimdedir, bütün zulümât benim neşrettiğim envâr sâyesinde dağılabilir ve bütün müşkiller ancak benimle halledilir. Dünyâ ve âhiret saâdetini te’mîn etmek husûsunda beyân ettiğim ahkâm cihetinde bana denk ve emsâl olacak dünyâda başka hiçbir kitâb yoktur. Çünkü, ben, ezel ve ebed sultânı olan bir Zât-ı Akdesin ‘Âlemlerin Rabbi’ unvânıyla bir fermânıyım” diye ma’nen hıtâb ediyor.
İşte, dünyâ ve âhiret saâdetinin yegâne sebebi olan îmân ve i’tikádımızı muhâfaza etmek için Kur’ân’ın bu ma’nevî çağrısına Lebbeyk deyip icâbet etmekten başka bir yol bulunmadığını bilen bizler, Kur’ân’ın eczâhâne-i kübrâsına mürâcaat ettik ve onun bir şems-i tâbân gibi tulû’ eden envârı altına girmeye çalıştık. Tâ ki, o ehl-i dalâletin neşrettiği küfür ve küfrândan hâsıl olan yaralarımızı Kur’ân’dan alınan o devâlarla tedâvî edelim ve Âlem-i İslâm’ın semâsını bir zulmet gibi kaplayan küfür ve şirk bulutlarını Kur’ân güneşiyle izâle edelim. Bu meyanda Bakara Sûresi’nin 285. âyet-i kerîmesine mürâcaat ettik ve bu âyet-i kerîmenin hazînesinde, gelecek ma’nevî mücevherâtın var olduğunu müşâhede ettik:
1) Makbûl ve geçerli îmânın nasıl olacağı;
2) Îmânın bir küll olup aslâ tecezzî ve inkısâm kabûl etmediği; dolayısıyla îmânın bir cüz’ünü inkâr, hepsini inkâr hükmüne geçtiği;
3) Îmân husûsunda peygamberlerin arasını tefrîk etmenin mümkün olmadığı; bütün peygamberlere, husûsan Âhir Zamân Peygamberi Hazret-i Muhammed (asm)’a îmânın şart ve zarûrî olduğu;
4) Risâlet-i Muhammediyye (asm), umûmî olduğundan onun risâletini kabûl etmeyen Yahûdî ve Hıristiyanların gerçek ehl-i küfür oldukları ve ebedî olarak Cehennem’de kalacakları;
5) Bütün mü’minlerin îmân ve teslîmiyyet husûsunda Hazret-i Peygamberden aslâ ayrılmayıp Kur’ân’ın bütün hükümlerine birden inandıkları;
6) Ümmet-i Muhammediyye (asm)’ın, Kur’ân’daki temel vasıfları olan “İşittik ve itâat ettik” diyerek o Rasûl (asm)’a tam bir teslîmiyyetle bağlı oldukları ve onun vâsıtasıyla gelen bütün evâmir ve nevâhî-yi İlâhiyyeyi kabûl ettikleri ve kıyâmete kadar bu îmândan aslâ ayrılmadıkları;
7) Ümmet-i Muhammediyye (asm)’a mukábil ehl-i kitâb olan Yahûdî ve Hıristiyanların, peygamberlerinin Allah tarafından getirmiş olduğu hükümlere karşı “İşittik ve isyân ettik” diyerek peygamberlerine muhâlefet ettikleri ve böylece îmândan ayrıldıkları;
8) Ümmet-i Muhammed (asm)’ın Allah’a karşı devâmlı kendilerini kusûrlu gördükleri ve amelleriyle kibir ve ucbe girmedikleri;
9) Her şeyin Allah’dan gelip Allah’a rücû’ edeceği vb. gibi ma’nâları ihtivâ eden Bakara Sûresinin 285. âyet-i kerîmesinin tefsîrini siz mü’min kardeşlerimizle paylaşmak niyetiyle Allah’ın izniyle bu “Rumûzü’l-Kur’ân-2” adlı eserimizi kaleme aldık.
Okuyucularımızdan “me’hazdaki kudsiyyet”e bakarak dikkatlice bu eserimizi mütâlea etmelerini hasseten ricâ ederiz.
Sa’y u gayret ve niyet-i hâlisa bizden, tevfîk ve hidâyet Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’dendir
162 sayfa, şamua kâğıt, 13,5 x 19,5 cm ebadında, yaldızlı karton kapak. ISBN: 978-605-5620-17-2 (Rahle Yayınları)