Serinin ikinci kitabı, Seyyid İbrahim Hulûsî Yahyagil ile El-Hâc Molla Muhammed Ali Doğan arasındaki yazışmaları ihtiva ediyor. Risale-i Nur’daki muhtelif mevzulara dair Molla Muhammed Ali Doğan tarafından sorulan suallere Hacı Hulûsi Bey’in verdiği cevaplar, bütün Risale-i Nur şakirdlerini de çok yakından ilgilendiriyor.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰ لِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَع۪ينَ
Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak, şu áleme, husúsan nev-ı beşere Resûl-i Ekrem (asm)’ı en büyük bir eser-i rahmet olarak irsâl buyurduğu gibi; o zât-ı Ekrem (asm)’ın vârisleri olan ulemâ-i ümmeti de birer eser-i rahmet olarak ümmetinin imdâdına göndermiştir. Bâ-husús tavzíf makámında olan ulemâ ve asfiyâ, bu noktada çok daha ehemmiyyetli bir mevkı‘ teşkîl ederler. Zîrâ, bu mübârek táife, nev-ı beşerin ayları ve yıldızları mesâbesindedirler. Ay gibidirler. Zîrâ, ziyâ-i nübüvvetten nûrlarını alıp, ümmeti o envâr ile tenvîr ve irşâd ederler. Yıldız gibidirler. Ümmet, onların rehberlik ve irşâdıyla ma‘nevî ve uhrevî yollarda selâmetle sülûk ederler. Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Seyyid İbrâhîm Hulûsí YAHYÂGİL (ra) de, bu ulemâ ve asfiyâ káfilesine ihsân-ı İlâhî ile dâhıl olmuş zevât-ı áliyyedendir. Bu husús, ehlince ma‘lûm ve bedîhîdir. Üstâd Bedîuzzamân Hazretleri’nin gelecek ifâdeleri, onun ilm-i hakíkatte ne kadar mesâfe kat‘ ettiği husúsunda bir delîl teşkîl eder. Zîrâ, Risâle-i Nûr gibi hakíkatli, bürhânlı, nûrlu, esrârlı, derin, yüksek bir eser üzerinde teksîf-i himmet etmek, elbette tálibi için büyük bir pâyedir ve ilimde yüksek bir mevkı‘ kazanmaktır. Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Hacı Hulûsí Bey merhûma hıtáben şöyle buyurmuştur: “Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara, envâr-ı îmâniyyenin ve esrâr-ı Kur’âniyyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve şeytánların desâisle tehâcümünden neş’et eden müşkilât ve gam ve kedere karşı sabır ve metânet et ve hüzün ve merâk etme demeye ihtiyâc hissetmem.” “Cemâata ‘Sözler’i okumak zamânında, sendeki hissiyyât-ı áliyye ve fazla inkişâf ve fedâkârâne hamiyyet-i dîniyye galeyânının sırrı şudur ki: “Velâyet-i kübrâ olan verâset-i nübüvvetteki makám-ı teblîğin envârı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’ân Saíd’in vekîli, belki ma‘nen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” Hem Hacı Hulûsí Bey merhûmun; “Elláh kabûl etsin. Ben, Risâle-i Nûr eserleri üzerinde elli sene ter döktüm” ifâdesi, onun ilm-i hakíkat olan Risâle-i Nûr eserleri üzerinde ne kadar sa‘y ü gayret gösterdiğini ortaya koyuyor. Nasıl ki, bir hazîne bulunsa, o hazîneye ancak bir anahtar ile girilir ve ondan istifâde edilir. Aynen öyle de, ulûm-i dîniyye, bâ-husús ilm-i hakíkat, bir hazînedir. O hazîneye ancak ma‘nevî bir anahtar ile girilir ve o ulûm ve hakáiktan istifâde edilir. İşte, o ma‘nevî anahtar, ulemâ-i İslâm, bâ-husús ulemâ-i muhakkikínin âsâr ve beyânlarıdır. Bu zevât-ı áliyye, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere ulûm-i dîniyyeyi ümmete ders vermişler, onları ma‘nen tenvîr etmişler, böylece dünyâ ve âhiret yolculuğunda onlara rehberlik ve üstâdlık vazífesini bi-hakkın îfâ etmişlerdir. Seyyid İbrâhîm Hulûsí Yahyâgil (ra) da o ulemâ-i muhakkikínden birisidir. O zât-ı nûrânînin, esrâr-ı Kur’âniyyeye, ilm-i esrâr-ı hurûfa ve esrâr-ı Hadîs’e vâkıf ve muttali‘ bir zât olduğu, ehlince müsellemdir. Bu eserimiz, 1970-1984 yılları arasında El-Hâc Molla Muhammed Ali DOĞAN tarafından Hacı Hulûsí Bey merhûma değişik zamânlarda mektûb vâsıtasıyla sorulan ba‘zı suâllere yine mektûbla verilen cevâblardan müteşekkildir. El-Hâc Molla Muhammed Ali DOĞAN tarafından ba‘zı suâller, remizli ve şifreli olarak sorulmuş. O zât da aynen remizli ve şifreli olarak cevâb vermiştir. Kezâ bu suâller, ayrı ayrı hâlet-i rûhiyye ve şahsıyyeye göre sorulmuştur. Bu sebeble, “Böyle basît ve bedîhî bir suâl nasıl sorulmuş?” diye tenkíd nazarıyla bakılmasın. Kári’, suâllerin tahlîliyle meşgúl olmadan cevâblara dikkat etmeli, istifâde etmeye çalışmalıdır. Zîrâ, umûma fâidesi var. El-Hâc Molla Muhammed Ali DOĞAN, bu zâta yazdığı mektûblarının baş kısmında “Üstâdım, Efendim!” diye hıtáb etmiş ve mektûbuna “Abd-i Áciz Muhammed” diye hıtâm vermiştir. Hacı Hulûsí Bey merhûm da ba‘zan bu zâta, “Ehî Fî Elláhümme” diye hıtáb etmiş ve mektûblarına ekseriyetle “Muhibb-i Muhlisiniz” diye hıtâm vermiştir. Hacı Hulûsí Bey merhûmun mektûblarında vermiş olduğu vecîz ve mukni‘ cevâblar, ba‘zı mesâil-i dîniyyenin, husúsan Risâle-i Nûr’da geçen ba‘zı müşkil, mu‘dal ve îzáha muhtâc yerlerin şerh ve îzáhı hükmündedir. Bu şerh ve îzáhlar, Risâle-i Nûr’u doğru ve daha iyi anlamamız ve ilm-i hakíkati tahsíl etmemiz husúsunda birer anahtar mesâbesindedir. Hem Risâle-i Nûr Hizmeti’ne áid çok ehemmiyyetli düstûrları hâvîdir. Hem bu eserimiz, “Risâle-i Nûr’u gazete gibi okumanın yanlış olduğunu, müdakkikáne ve mütefekkirâne okumanın lüzûmunu” ortaya koymaktadır. Hem bu eserimiz, dağınık olan bu kıymetdâr suâl ve cevâbların yer aldığı mektûbların bir araya gelmesini ve böylece ilmin záyi‘ olmamasını te’mîn etmiştir. Hem bu eserimiz, yerinde ve usûlüne göre ehline suâl sormak, bir tedrîsât metodu olduğunu ifâde eder. Evet, “Güzel suâl, ilmin yarısıdır” düstûru, bu hakíkate işâret eder. Hem bu eserimiz, Risâle-i Nûr’un “şerh ve îzáh”ı yapılabileceğini ve bunun nasıl yapılacağını gösteren bir eserdir. Ya‘nî, merhûm Hacı Hulûsi Bey’in, Risâle-i Nûr’dan muhtelif suâllere vermiş olduğu cevâbları ve bu husústaki mektûbları, bu nûrlu ve esrârlı âsârın şerh ve îzáhı mesâbesindedir. Hem bu eserimiz, ecnebîlerin te’sîr ve telkínâtıyla Risâle-i Nûr câmiasına giren ve Şer‘-ı Şerîf’e muhálif olan pek çok mesâile Kitâb ve Sünnet’in mihengiyle ve Risâle-i Nûr’un muvâzeneleriyle cevâb verilmek súretiyle, bu mesâilde tarz-ı telakkínin nasıl olacağını, en mühimmi istikámetin nasıl muhâfaza edilebileceğini gösteren bir eserdir. Hem bu eserimiz, Risâle-i Nûr şâkirdlerinin vazífeleri ne olduğu husúsunda çok ehemmiyyetli esâs ve düstûrları ihtivâ eden bir eserdir. Hem bu eserimiz, merhûm Hacı Hulûsi Bey’in, istikbâle áid Kur’ân, Hadîs ve Risâle-i Nûr’dan ba‘zı istihrâcâtını ihtivâ ediyor. Müslümânların, bâ-husús Risâle-i Nûr şâkirdlerinin, ihlâs ve uhuvvet düstûrlarına riáyet ederek istikámetten ayrılmadan, îmân ve Kur’ân hizmetinde ciddî çalışmaları şartıyla rahmet-i İlâhiyyenin haklarında tecellî edeceği müjdesini veriyor. Bu da onlar için büyük bir tesellîdir. Evet, Nûr’un birinci talebesi ve ihlâs kahramânı merhûm Hacı Hulûsi Bey, ders ve sohbetlerinde, yazı ve mektûblarında Müslümânların, bâ-husús Nûr dâiresi içinde hizmet-i îmâniyye ve Kur’âniyyede bulunan zevâtın, tefrikadan nasıl mahfûz kalabileceklerini, istikámeti nasıl muhâfaza edebileceklerini, rahmet-i İlâhiyyenin celbine sebebiyyet verecek hâl ve durumun ve tarz-ı harekâtın nasıl olacağını, çok ehemmiyyetli esâs ve düstûrları nazara vermekle, bizlere hâlen ve fiilen rehberlik vazífesini hakkıyle îfa ettiğini göstermektedir. Mü’minler hakkında va‘d-i İlâhînin hak ve hakíkat olduğunu ihtár edip bu husústa aslâ ye’se düşmemeleri gerektiğini onlara ta‘lîm ve teblîğ etmiştir. Böylece asrın imâmı olduğunu ilmen ve fiilen isbât etmiştir. İşte, bunlar gibi hásıyyeti hâiz olan bu eserimiz, şâyet ehil ve erbâbı tarafından okunup mütálea edilirse, pek çok istifâdeye ve füyûzát-ı ilmiyyeye ve ma‘neviyyeye medâr olacağına inanıyoruz. Bu ve benzeri âsârın neşrinde bizleri muvaffak eden Cenâb-ı Erhamü’r-râhimîn’e lâ-yüadd ve lâ-yuhsá hamd ü senâlar olsun. O’nun Habîb-i Ekremi (asm)’a da hadsiz salât ü selâm olsun. Âmîn!
وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى وَالْمَلاَمُ عَلٰى مَنِ التَّبَعَ الْهَوٰى